DİKEN DE ÇİÇEKTEN Mİ?
KUDRET AYŞE YILMAZ
Kaktüs, bak nasıl kanattın avuçlarımı! Bu sırrı ilk kez duyman olası: Senin öte yanın daim çiçektir. Çiçeğin, dikenine karşı kazandığın zafer. Peki şundan haber ver; ziya saçsan hangi gölgeyi isterdin sıcağında, yorgun düşsen en ziyade konukluğun nerecikte olurdu ve kalbin zarına dek varıp dayanmış sevgiden bahsettiler mi sana? Aşkın şuur noktasıdır sevgi, insan pergelinin yere dayandığı sabit ve sivri dayanağıdır. Kolu cihanı gezer âdemin de ağrılı ayağı sevgiyi bulduğu yerden bir dem ayrılamaz. Dön dur, bir yanın hayalken bir yanın hayat.
Garipliğin dervişiyim ben. Ne yâran kalmış ne yâr! Azıcık çırağdan yoksunken elimdeki isli lambayla gezerim diyar diyar. Kalpteki şevk, lambanın fitiline; aşk ise ateşteki yağa benzemekte. İştiyakı Hakk’a olanın yaklaştığı hakikattir. Hakikate yaklaşan neşeye ve sıhhate erecek. Vuslata yürür dervişin adımı, ama şevk ve iştiyak arasındaki o kalp ağrısı beni sana çevirdi kaktüs. Oysa çiçek de açabilirdik. Yazık ki böyledir dünyanın hükmü. Tüm emeğim senin çiçeğindeki ak kanada banacak ve kandır bu, toprağa akacak. Derviş olmalı o dem, derviş durmalı her dem. Dönüyor dervişin etrafında şöhret, devriliyor çağ üstüne çağ. Ayaklarımın altında şimdi tüm dikenler. Ah, az daha uzasa imiş ufkumun kızılı da görülseymiş aklın ötesinde genişleyen gölgeler! Aynı teklifi işaret eder felek “Hadi azade ol şimdi kendinden.” Nasıl yaşarsan yaşa azizim, nihayet toprağa düşer kanatlar. Ölümdür bunun adı, her ölüm yeni bir baharda uyanmayla bahtlanır.
Ey kaktüs, çölün nefesi, sen Hakk’ın Hayy ismine dönmüşsün veçhini! Her şeyin içinde zıddı büyüyor. Böyledir faniliğin düzeni: Dikenin yanında çiçek, ölümün altında hayat, efkârın ötesinde keyif, güzelin dibinde daim çirkin konaklar. Dön başa bir daha söyle sahihi. Güzelim de. Makamın çiçeklerde mayalanmış, damağında hiç kurumaz can suyu şırıldar yeni baştan. Senin yazgında vazgeçmek yoktur. Kendi dallarına direnci öğretirsin, söyle bana insan neden gücünü keşifte bu denli noksan? Unutmanın karşısında hatırlamak varsa vazgeçmenin karşısında sadece inanmak var. Kaktüs, kurumuşluğun içindeki can damarı; bu dervişi en iyi sen anlarsın. Abamın her parçasını bir dertten devşirdim. Yollarda geçen ömrüme bakıyorum da şimdi, dikenden ziyade bir şey görmedim. Çiçek açma sıram geldi mi kaktüs, çiçeklerden sayılma vaktim ne zaman? Avuçlarımdaki yaralarım meyveye durdu, çekim durdu, dünya durdu. Tek hamlelik mesafe hakikate ulaşmak dedikleri kıvam… Bütün dikenlere denk gelmişken yenice aklım erdi: İnsanı insan yapan sahip oldukları değil, vazgeçebildikleriymiş.
İnanıyorum kaktüs, suretim diken dolu olsa da siretim çiçek. Hadi kalk, taptaze bir çöle uzansın istikametimiz; belki sevgi değer keskinleşmiş dilimize! Cana geldik kaktüs, cana dayandık, canı gördük vesselam cana böyle ulaştık. Dikenimiz kadar çiçeğimiz oldu, susuz kaldığımız her gün için hatırımızda bir ırmak kaynağına ulaştık. İşte erişti burnuma çiçeğimin kokusu, yaşamak kötülüğe direnme sesidir.
Ariflerin yaygısında teşhir olacak dayanaksız bastığım adımlar, tefekkürsüz verdiğim nefesler… Uzlet aslımda asılı, hâsılın da hâsılı…